Allah’ın En Sevmediği Günah Nedir? — Gücün, Ahlâkın ve Toplumun Siyasî Anatomisi
Bir siyaset bilimci için günah, yalnızca dinî bir kategori değil; aynı zamanda bir iktidar meselesidir. Çünkü her toplumda günahın tanımı, iktidar yapılarının, kurumların ve ideolojilerin eliyle şekillenir. “Allah’ın en sevmediği günah nedir?” sorusu bu yönüyle yalnızca teolojik bir arayış değil, aynı zamanda bir politik sorudur. Çünkü her yasak, bir iktidar biçimi üretir; her itaatsizlik de bir direniş biçimi.
Günahın Siyasî Yüzü: İktidarın Tanrısal Meşruiyeti
Toplumlar, yüzyıllar boyunca günah kavramını iktidarın diliyle tanımladı. Devlet, dinî normları siyasal düzenin sigortası haline getirdi. Ancak bu noktada ilahî olanla dünyevî olan arasındaki sınırlar belirsizleşti.
“Allah’ın en sevmediği günah” sorusunu bu bağlamda okuduğumuzda, karşımıza yalnızca bir ahlâk ihlali değil, aynı zamanda bir güç istismarı çıkar. Kibir — yani kendini Tanrı yerine koyma hali — hem teolojik hem siyasal düzlemde en tehlikeli eylemdir. Çünkü kibir, iktidarın kutsallaştırılmasıdır.
Tarih boyunca despotlar, kendi otoritelerini ilahî iradeyle özdeşleştirdiklerinde toplumlar ahlâkî çürümenin eşiğine geldi. Bu noktada günah, bireyin eylemi olmaktan çıkar; sistemin yapısal bir özelliğine dönüşür. Peki, bugün modern devletlerde kibir hangi biçimlere bürünmektedir?
Kurumlar ve Kibir: Modern Günahın Kurumsal Hali
Kurumlar da bireyler gibi günah işleyebilir. Bir devletin, vatandaşına adalet sunma görevini ihmal etmesi; bir partinin halkın iradesini temsil etmeyip kendi çıkarına yönelmesi; bir medyanın gerçeği çarpıtması — bunların hepsi kibirli bir sistemin tezahürleridir.
İlginçtir ki bu günah, artık açık bir tiranlıkla değil, bürokratik nezaket kılıfında gerçekleşir. Modern kibir, “biz daha iyi biliriz” diyen teknokratik bir sessizlikle yönetilir.
Bu noktada siyaset bilimi, teolojiden ödünç aldığı bir kavramla yüzleşir: tevazu. Kurumların tevazu sahibi olması, yani vatandaşın deneyimini, acısını ve sesini merkeze alması… İşte belki de Allah’ın en sevmediği günah, bu tevazunun yitimiyle başlar.
Erkeklerin ve Kadınların Günah Algısı: Güç ve Katılımın Cinsiyeti
Toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, erkeklerin günah algısı genellikle iktidar merkezlidir. Erkek, günahı çoğu zaman otoriteye, yasaya veya stratejiye karşı işlenen bir ihlal olarak görür. Kadınların bakışında ise günah, daha çok ilişkisellik üzerinden tanımlanır: empati eksikliği, adaletsizlik ya da toplumsal bağın kopuşu.
Bu farklılık, siyasî düzenin iki yönünü de gözler önüne serer:
Erkek aklın stratejik iktidarı ve kadın duyarlılığının demokratik katılımı.
Bir toplumda kibir, bu iki enerjinin dengesizliğinden doğar. Yalnızca güç konuştuğunda ahlâk susar; yalnızca duygular yönettiğinde de düzen dağılır.
Gerçek siyasal olgunluk, her iki bakışın birleştiği noktada ortaya çıkar: katılımcı tevazu.
İdeoloji ve Günah: İnanç mı, Kontrol mü?
Her ideoloji, kendi doğrularını mutlaklaştırma tehlikesi taşır. Din, bu tehlikeden muaf değildir. “Allah adına konuşmak” iddiası, insanın sınırlarını aşma teşebbüsüdür. İdeolojik günah, bir fikri Tanrısallaştırmakla başlar.
Bir liderin “benim dediğim doğrudur” demesiyle bir din adamının “ben Allah’ın neyi sevip sevmediğini bilirim” demesi arasında derin bir benzerlik vardır: Her ikisi de otoriteyi kutsallaştırır.
Bu yüzden belki de Allah’ın en sevmediği günah, yalnızca bir davranış değil; bir zihniyettir: kendini mutlak doğru zannetmek.
Vatandaşlık, Sorumluluk ve Günahın Dönüştürücü Gücü
Bir toplumda günah kavramı, bireyi pasif kılmak yerine sorumluluğa çağırmalıdır. Vatandaşlık, yalnızca hakların değil, ahlâkî sorumlulukların da alanıdır.
Siyasî düzen, Allah’ın sevmediği günahlardan uzak durmak istiyorsa; bireylerin eleştirel bilinç geliştirmesine, kurumların hesap verebilir olmasına, toplumun ise adaleti sürekli yeniden inşa etmesine ihtiyaç vardır.
Bir siyaset bilimci için dua, yalnızca bir teslimiyet değil; aynı zamanda bir farkındalıktır.
Bir toplum, “en sevmediği günah kibirdir” diyen Tanrı’nın sesini duyabiliyorsa, o toplumda iktidar da ahlâk da birbirini denetler.
Sonuç: Günahın Siyaseti, Ahlâkın Umudu
Allah’ın en sevmediği günah belki kibirdir, ama kibir sadece bireyin değil, sistemlerin de günahıdır. Bu nedenle her toplum, kendi iktidar yapısına şu soruyu sormalıdır:
“Biz tevazu sahibi miyiz, yoksa Tanrı rolü mü oynuyoruz?”
Sen, bir vatandaş olarak bu soruya nasıl cevap verirdin?
Yorumlarda paylaş: Günahın siyasî anlamı sence nedir — iktidarın yozlaşması mı, yoksa toplumun suskunluğu mu?